KUZEY KUTUP DÖNENCESİNE SEYAHAT

2 Ocak 2019
Yeni yılın ilk gecesi Moskova’nın Domodedovo havalimanından bugüne kadar yaptığım yolculukların en sıradışı olanına doğru maceracı bir arkadaşım ile birlikte yola çıkıyoruz.
İstikametimiz dünyanın sonu. Dünya haritasına bakıldığında Rusya’nın Yamal bölgesinin neden böyle anıldığını anlayabilirsiniz. Kuzey Kutup Dönencesinin yer aldığı 66.enlemin üzerinde bulunan Salehard şehri, dünyada bu enlemin tam üstündeki tek şehir olma özelliğini taşıyor.

Buraya geldiğinizde bildiğiniz dünyayı geride bıraktığınız hissine kapılıyorsunuz. Kuzey yarımkürede insanların yaşadığı en uç noktalardan birindeyiz ve bildiğimiz hayata dair birçok şeyin izi bile yok burada.

Moskova’dan uçağa bindiğimizde saat gecenin 3’üydü. Üç buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Salehard havaalanına indiğimizde saat 8’i geçiyordu ancak hava hala karanlıktı. Burada kış mevsiminde havanın aydınlanması saat 10. 30’u bulabiliyor. Bu kadar geç başlayan gündüz, karanlık karşısında fazla direnemiyor ve 4-5 saat sonra yerini yeniden karanlığa terk ediyor. Yaz aylarında ise aydınlığın hakimiyeti başlıyor ve gündüz, karanlık karşısında mutlak bir üstünlüğe sahip oluyor. Bir iki saatlik cılız bir gecenin ardından yeniden gündüz başlıyor.

Şehire gelir gelmez yaptığımız gezinti sırasında küçük bir camiye denk geldik. İçeri girdiğimizde namaz saatlerini gösteren takvimi inceleyince, bildiğimiz vakit algısının burada hiçbir anlamının olmadığını fark ettik.

Salehard namaz vakitleri

Havaalanında rehberimiz Andrey ile buluşuyoruz. Şehre giderken yol üstünde bulunan birkaç yeri hemen göstermek istediğini söylüyor ve sabah ayazında gezmeye başlıyoruz.
Şehrin kendisinde çok ilginç diyebileceğimiz herhangi bir şey bulmak zor. Büyük mamut heykeli, buz heykelleri, savaş anıtı gibi şeyler var.
Burayı asıl ilginç yapan, şehirlerin dışında geleneksel çadırlarında yaşayan ve geyik çobanlığını yapan Nenets ve Hanti halklarının kültürleri. Buraya gelirken çobanların gerçek hayat koşullarında en saf haliyle görmeyi amaçlamıştık. Sayıları 50 bin civarında olan Nenets halkı, binlerce yıldır yaşattıkları gelenekleri sürdürmeye ve dedelerinden gördükleri şekilde yaşamaya devam ediyorlar. Geyik kürkünden yaptıkları çadırlarda, kentlerden yüzlerce kilometre yaşıyorlar. Biz de yerli halkın geyiklerini sürdükleri yerlere giderek onların misafiri olacağız. Çadırlarında uyuyacağız ve dünyanın en eski geleneklerini ısrarla devam eden bu ilginç halkı tanımaya çalışacağız.

Çadıra gideceğimiz sabah erkenden yola çıkıyoruz. Şehirden 80-100 km kadar uzaklaştıktan sonra uçsuz bucaksız bir kar çölünün içinde buluyoruz kendimizi. Ufukta sadece kar beyazlığı var. Gökyüzündeki bulutlar da beyaz. Gözünüzün görebildiği uzaklıkta hiçbir yapı veya bitki göremiyorsunuz. Sadece kar var.

Kar denizine gelişimiz

Burada bizi, çadırına misafir olacağımız Yuri bekliyor. Kar motorunun arkasına bağlı basit tahtalardan yapılmış bir kızakla bizi çadırının olduğu yere götürecek. Hep birlikte tahta kızağa yerleşiyoruz ve yola çıkıyoruz. Kar motoru tüm hızıyla kar tümseklerinin üzerinde, yer yer havalanarak yol alıyor. Yüzümüzün kesici ayazın soğuğuyla yandığını hissediyoruz. Durduğumuz yerde hava eksi 20 derece civarındaydı. Açık havada hızla yol alırken nasıl bir soğuğa maruz kaldığımızı ise ancak yolculuk sona erince fark ediyoruz. Yüzümüz donmuş halde menzile ulaşıyoruz.

Çadıra geliş. Video M. Y.

Çadırın kurulu olduğu yerde çam ağaçları var. Kış boyu çadırın ısıtılması için oduna ihtiyaç duyuluyor, bu yüzden çadır kurulurken ağaçlık yerler tercih ediliyor.
Gelirken yanımızda metal kutuda çay ve çocuklar için şekerleme getirdik. Çay, Nenets kültüründe çok önemli bir yere sahip. Gelen misafire sürekli çay ikram ediliyor. Metal kap ise çay bittikten sonra evin hanımı için takı kutusu veya evin reisi için civata kutusu işlevi görüyor. Göçebe hayatı yaşayan insanlar için, kullanılması mümkün olan her nesne faydalı bir eşyaya dönüşebiliyor.

Çadırın içinde mobilya sınıfına girebilecek tek şey yerden bir iki karış yükseklikteki tahta masa. Sandalye olarak kullanılan şeyler ise ters çevrilmiş meyve kasaları. İçeride soba ve minderleriden başka bir eşya göze çarpmıyor.

Nenets Çadırı. Fotoğraf Orhan Gazigil

Çadırın içine girerken, kapı görevi gören kalın geyik kürkünü, içeri girer girmez tam kapanacak şekilde örtmeniz gerekiyor. İçeriye soğuğun girmemesi için buna dikkat ediliyor. Çadıra adım atan herkes, girişte yer alan bir çubukla ayakkabılarındaki karı silkeliyor. Bunlar sürekli yapılan şeyler ve birkaç kez çadıra girip çıktıktan sonra kimsenin söylemesine gerek kalmadan biz de bu kuralları uygulamaya başlıyoruz.
Çum adı verilen çadır aylarca karın üzerinde duran bir ev ve içinde kalabalık bir aile yaşıyor. Bizim kaldığımız çumun sahibinin ismi Yuri. Hanımının adı Katerina. Bu aile Hanti halkına mensup ve yaklaşık 1500 adet geyikten oluşan bir sürüleri var. Yuri, yine böyle bir çadırda dünyaya gelmiş ve bütün hayatını göçebe olarak geçirmiş. Geyik sürüleri ile uğraşmak, bizim bildiğimiz hayvanlarla uğraşmaya hiç benzemiyor. Geyik, insanlar tarafından sürülen bir hayvan ama binlerce yıllık tecrübeye rağmen tam olarak evcilleştirilebilmiş değil ve hala yarı yabani bir özelliği var. Geyik sürüleri sürekli başında durulan sürüler değil. Çoban ailesinin yaşadığı çadırın birkaç kilometre ötesinde dolaşan sürü kendi başına hareket ediyor. Rusların “yagel” ismini verdiği, Türkçe’de “liken” olarak adlandırılan bir tür mantarımsı bitki ile besleniyorlar. Toprağın yüzey kısmında yetişen yagel, yılda sadece 3-5 milimetre uzayan yosuna benzeyen bir bitki. Geyikler, diğer geviş getiren hayvanlar gibi ot veya yaprakla değil yagel ile yaşamlarını sürdürüyorlar. Kış aylarında, kalın kar örtüsünün altından bu küçük bitkileri çıkartarak karınlarını doyuruyorlar. Çok yavaş büyüyen bir bitki türü olduğu için, geyiklerin bir bölgedeki likeni tüketmesinin ardından sürü başka bir bir bölgeye götürülüyor. Çünkü aynı yerde yeniden sürünün besleneceği likenin yetişmesi yıllar alıyor.

Geyik besini :”Liken”. Fotoğraf: Wikipedia.

Erkek geyikler. Fotoğraf: Orhan Gazigil

Kış mevsiminde erkek ve dişi geyikler iki ayrı sürü halinde dolaşıyor. Dişiler, erkeklerden birkaç kilometre ötede besleniyor. Çiftleşme mevsimine kadar bir arada bulunmaları sürekli kavga eden erkekleri daha da saldırgan hale getireceği için böyle yapılıyor. Erkek geyiklerin boynuzları yok ve uzaktan bakınca daha çok sığırları andıran bir görünüme sahipler.

Hepimizin geyik denilince aklına gelen boynuzlu geyik ise dişi geyik oluyor.

Dişi geyik. Fotoğraf: Orhan Gazigil

Geyik sürüsü kış aylarında kendi başına rahatlıkla dolaşabiliyor. Ancak bahar geldiğinde doğan yavruların korunması gerekiyor. Çünkü bu dönemde kurt ve ayı gibi hayvanlar yavrular ve anneleri için tehlikeli hale gelebiliyor. Kışı çumda (çadır) geçiren çoban ailesi, bahar ve yaz aylarını sürünün daha bereketli yerlere sürülmesi ve yırtıcı hayvanlara karşı korunması için sürünün yanıbaşında nöbet tutarak geçiriyorlar. Daha önce de dediğim gibi, geyikler yarı evcil hayvanlar ve 10-15 gün başlarında durulmazsa sürü dağılarak kaçabiliyor.
Geyik çobanlığı yapan her aile aynı zamanda üzerinde hareket ettiği toprağın geleneksel olarak sahibi sayılıyor. Mülkiyet açısından olmasa da fiili olarak bu böyle. Ev sahibimiz Yuri bu bölgede yaklaşık 900 kilometre karelik bir arazide hareket ediyor. Bir başka çobanın gelerek burada çadır kurması, geyik sürmesi mümkün değil. Petrol ve gaz arayan şirketler de, çobanların topraklarında kaynak arayacaklar, çobanlardan izin almak zorundalar.
Çum adı verilen çadır birkaç ince ağaç direğin üzerinde üstü geyik derisi ile kaplanan bir ev. Sonbaharda belirlenen bir yere kuruluyor ve ilkbahara kadar aynı yerde duruyor. Alttan gelecek kar soğuğunu almamak için, çadırın altına geniş tahtalardan döşeme yapılıyor. Çumun orta yerinde demir soba yakılıyor ve aile günün büyük bölümünü çadırda oturarak geçiriyor. İmkanı olan ailelerin jeneratöreleri var. Benzinle çalışan jenertörler elektrik ışığı üretmek için kullanılıyor.

Nenets Çadırı “Çum”. Fotoğraf :Orhan Gazigil

Çobanların gıdası bizim de alışkın olduğumuz, yiyeceklerden çok farklı. Çadırda gün boyunca sofra kuruluyor ve kendi deyimleri ile “çay içiliyor”. Çay burada çok önemli. Çünkü vücut ısısını korumak ve sıvı ihtiyacını gidermek için en uygun içecek. İçme suyu elbette kardan elde ediliyor. Büyük leğenlerin içinde toplanan kar, sobanın üzerinde eritilerek içme suyuna dönüştürülüyor.

İçme suyu için toplanan kar. Fotoğraf : Orhan Gazigil

Sobanın üzerinde büyük bir çaydanlıkta çay demleniyor. Başka bir tencerede ise geyik eti kavruluyor. Pişmiş tek yemek bu. Diğer yiyecekler çiğ ve donmuş geyik eti, dondurulmuş çiğ balık ve bisküvi, şekerleme gibi şeyler. Bizi şaşırtan şeylerden biri masaya getirilen kan dolu tencere oldu. Kesilen geyiğin iç organlarından elde edilen bu kan, yenilen yemeklerde sos gibi kullanılıyor. Çiğ et, kana bandırılarak tüketiliyor ve bu yolla vücudun ihtiyaç duyduğu birçok vitamin ve mineral alınmış oluyor.

Sofrada geyik kanı sos olarak sunuluyor.

Çadıra geldiğimizde Nenetslerin meşhur çay sofrası kurulmaya başlanmıştı. Evin kızları telaşlı bir hazırlık içindeydiler. Masanın üzerinde ekmek kesiyor, su kaynatmak için kar leğenlerini çadırın içine taşıyorlardı. İçeride tam olarak kaç kişinin yaşadığını ilk bakışta anlamak zor. Çünkü sürekli birileri girip çıkıyor ve içeride bir tarafta başka birileri ya iş yapıyor ya da oyun oynuyor.

Donmuş çiğ et sofraya konulmak üzere dilimleniyor. Fotoğraf, Orhan Gazigil

Evin içinde birkaç çocuk var. Bunlar ev sahibimizin torunları. Okullar tatil olduğu için ailelerinin yanındalar. Okul döneminde çocukların tamamı yatılı olarak kasabalardaki okullarda kalıyorlar. Çünkü yatılı okumak dışında eğitim almalarının imkanı yok.

Çadırın sevimli küçüğü Maksim. Bize kurt taklidi yapıyor.

Çadırın iki yanı kürk ve yastıklarla döşenmiş. Yemek yenilen masanın dışında herhangi bir mobilya yok içeride. Çocuklar bu kürklerin üzerinde yatarak vakit geçiriyor.

Gökyüzü gün içinde defalarca renk değiştiriyor. Fotoğraf, Orhan Gazigil

Çum yapımı için ihtiyaç duyulan şeyler birkaç uzun tahta direk ve bolca geyik kürkü. Kürk, Nenets ve Hantiler için kolay bulunan birşey. Ancak direkleri satın almak zorundalar.
Biraz çay içtikten ve ısındıktan sonra okuyucularımızın da merak edeceği soruyu soruyoruz. Tuvalet nerede? Ev sahiplerimiz gülerek cevap veriyor. Çadırdan çıkın ve birkaç adım yürüdükten sonra istediğiniz yere yapın diyorlar. 30 derece soğukta…

İçme suyu için kar böyle toplanıyor.

Çadırın etrafında çok sayıda köpek görüyoruz. Misafirlere havlamaması için bir ikisi hariç hepsini ağaçlara bağlamışlar. Bu köpekler çadırı korumaktan çok, geyik sürülerini sürmek için kullanılıyor. Rusçada da bu cinsin adı “geyik süren Layka” olarak geçiyor. Tıknaz, basık yüzlü, koyun yününü andıran kalın kürküyle bu köpekler, soğuk iklimin bütün zorluklarıyla baş edebiliyorlar. Çadır çevresinde yaşayan bir diğer hayvan ise ev şartlarında yetişen geyik. Geyikler sürü halinde yaşayan hayvanlar. Ancak yeni doğan bir yavrunun annesi ölür ve sahipsiz kalırsa bu yavru çadıra alınıyor ve insanların arasında büyüyor. Bu yavrular, doğada yaşamadığı için diğer geyiklerden daha zayıf oluyor. Hayatının geri kalan bölümünü de çadır çevresinde ve insanların arasında geçiriyor. Evin doğal üyelerinden biri gibi görülüyor. İnsanları yakından tanıdığı için onlara çekinmeden yaklaşıyor, yiyecek istiyor.

Ev geyiği. Fotoğraf : Orhan Gazigil

Devamı gelecek….

KUZEY KUTUP DÖNENCESİNE SEYAHAT” için 13 yorum

  1. Harika bir seyahat. Daha çok fotoğraf bekliyoruz. Diyaloglara altyazı eklenirse de güzel olacak.

    Beğen

  2. Gercekten anlatiminiz nefis. Suan kalkip buraya gidesim geldi. Cok merak ettigim yerlerden birisi. Devamini merakla bekliyorum Orhan bey.

    Beğen

  3. Üstad devamını merakla bekliyoruz. Kışın güneşi bekleyiş olmasın bekleyişimiz 🙂 Bilvesile selam…
    Hangi Orhan sorusunun cevabı 🙂

    Beğen

  4. Çok güzel bir seyahat, okurken aynı şeyleri ben de yaşamış gibi oldum. Devamını bekliyorum. Selam ve sevgiler

    Beğen

Yorum bırakın