(HER BLOG YAZARININ, “BEN NEDEN BLOG YAZIYORUM? BENİM DERDİM NEDİR?” SORULARINA CEVAP VERDİĞİ BİR YAZISI MUTLAKA OLMALIDIR. BU YAZI OLMADAN OLMUYOR. YAZININ KALEME ALINMA SEBEBİ BUDUR.)
İlk blog sayfamı sanırım bundan 8 yıl önce açmıştım. Şahsi blog sayfasından öte arkadaşlarımızla bir şeyler yazabileceğimiz bir site oluşturmak düşüncesi ile açtığım o sayfa birkaç yıl nefes aldıktan sonra kapandı. Eğlenceli bir blog olduğunu ve her telden yazılara yer vediğimi hatırlıyorum.
Yurtdışında blog yazarlığı, gazetelerin ve dergilerin katı kurallarına bağlı kalmadan görüşlerini dile getirmek isteyen insanların yaygın olarak başvurduğu bir yol. Birçok büyük yazarın, gazetecinin, uzmanın ve siyasetçinin blog sayfalarını aktif bir şekilde kullandığı biliniyor. Özellikle Rusya’da blogculuk bir tür alternatif medya gibi görülüyor ve entelektüel tartışmaların gündemini belirlemede önemli yer tutuyor. Bizde ise blog yazarlığı daha çok, uçuk kaçık insanların kendi kendilerine çalıp söyledikleri bir şey gibi kabul ediliyor. En azından kısa zaman öncesine kadar öyleydi. Gerçi ülkemizdeki bu algıya şaşırmamak lazım. Çünkü Wikipedia gibi günümüzün “mecburi” bilgi kaynaklarından biri de Türkiyemizde pek ciddiye alınmıyor. Aynı şekilde kaliteli web sayfalarının, bilgi içeren haber sitelerinin, ciddi ve derin tartışmaların yapıldığı forumların da diğer ülkelerle kıyaslandığında çok az sayıda olduğu görülüyor. Türk internet kullanıcısı azla yetinmeye alışmış, kanaatkar bir profil çiziyor. Hemen tüm sitelerde, aynı yerden kopyala yapıştır yöntemi ile aşırılmış yazılar boy gösteriyor. “Daha iyisi neden yok” sorusu ise başka alanlarda olduğu gibi, bilgi alanında da bizleri fazla meşgul etmiyor. Daha iyi sinema, daha iyi yemek, daha iyi kitap, daha iyi tiyatro, daha iyi okul, daha iyi park neden yoksa daha iyi internet de ondan dolayı olmuyor. Çünkü daha iyi ve daha güzel olanı aramak hayatın her alanını kapsayan bir şey. İyiyi arayanlar bunu herşeyde yapıyor. Bu yönde bir toplumsal talebimizin olmadığı da ortada.
“Elimizdeki buysa, bununla yetinelim”, “idare edelim”, “buna da şükür” diyerek internetin uçsuz bucaksız sınırlarında tık tık dolanmaya devam ediyoruz. Şahsen ben Türkiye ile ilgili bilgilerin çoğunu, Türkçe dışındaki sayfalardan okumak zorunda kaldığımı söyleyebilirim. Böyle bir ortamda blog yazmak elbette zor iş. Twitter’da tek cümlelik şehvetli atışlar yapma hevesi okuryazar sınıfımızı esir almış durumda. Bir cümle ile bomba etkisi yaratmak varken, sayfalarca yazı yazmak herhalde anlamsız bir iş olarak görülüyor. Bunun dışında, suya sabuna dokunmadan, fincancı katırlarını ürkütmeden birşeyler söylemek zor bir sanat olduğundan blogsuz olmak, bloglu olmaktan daha evla kabul ediliyor.
Ama buna rağmen ısrarla blog yazmaya devam edenler de yok değil. Ana basın organlarında farklı sebeplerle yer bulamayan gazeteciler başta olmak üzere bir çok kişi, okuyucusuna ulaşmak için blog sayfası açıyor ve günlük olarak bu sayfalarında değerlendirmelerini yapıyor. Tv’lerde, gazetelerde adı sanı hiç duyulmamış olmasına rağmen internet dünyasında fenomen haline gelmiş blog yazarlarımız bulunuyor. Bu insanların çoğunun, eşin dostun mızmızlanmasına bakmadan azim ve gayretle yazmaya devam etmesi bile başlıbaşına takdire şayan bir şey olarak görülmeli. Her halükarda memleketin düşünme, yazma ve konuşma ortalamasının yükselmesinde katkılarının olduğu söylenebilir. Dışarıdan bakanların genellikle yönelttiği, “ne için yazıyorsun?” , “kaç kişi okuyor ki?” gibi derin felsefi soruları karşısında ısrarla yazmaya devam etmek bile önemli. “Kendim için yazıyorum” bir cevap olabilir mi bu soruya? Çünkü bir başkası için düşünmek veya konuşmak gibi bir zorunluluğumuz yok. Kendisi için yemek yemek, gezmek, okumak, tefekkür etmek insan için ne kadar anlamlı ise, kendisi için yazıyor oluşu da o kadar normal kabul edilmeli.
Son dönemde bir wordpress blog sayfasının ülkenin siyasi gündeminde büyük dalgalanmalara neden olduğunu da hatırladığımızda, bir blog yazısının küçümsenmeyecek etkilerinin olabileceğini de görüyoruz. Uzun yıllar bir çok gazetede yazarlık yapan meşhur bir köşe yazarının yakın zamanda kendi ismiyle açtığı blog sayfasını aktif bir şekilde kullandığını, hatta geçen günlerde okuyucuları sayesinde 1,8 TL reklam geliri kazandığını da öğrenmiş olduk. Bu yazarımız gibi birkaç büyük ismin daha iltifat etmesi durumunda, blog yazarlığının gecikmeli de olsa okuryazar sınıfımızın dikkatini çekeceğini düşünüyorum.