Rusya İleri Ama Nasıl ?

Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’in geçtiğimiz günlerde bir internet rusya ilerisitesinde yayınlanan makalesi bu ülke için tarihi bir manifesto niteliği taşımaktaydı. Özellikle Türk medyasında daha çok makalenin siyasi içeriğine ve Putin dönemini eleştiren bazı ifadelere yer verilmiş olsa da Medvevdev’in yazısını ülkesinin birkaç yüz yıllık tarihini, siyasi geleneklerini ve kangrenleşmiş sosyal hastalıklarını mercek altına alan ve değiştirmeye çalışan bir devlet adamının çırpınışı olarak görmek mümkündür. Bu tür yazı ve makalelerin genellikle iktidar sahiplerinin çevresinde bulunan danışmanlar tarafından kaleme alındığı bilinen bir gerçek. Ancak Medvedev’’in bu makaleyi kimseye yazdırmadığı ve kendisinin kaleme aldığını öğreniyoruz. Medvedev’in çalışmalarını planlarken sıkça destek aldığı “Çağdaş Gelişim Merkezi-İNSOR” (Institute of Contemporary Development) yetkilileri, Medvedev’in genellikle konuşmalarını yazarken kendilerine başvurduğunu ancak bu makaleyi kendi başına yazmayı tercih ettiğini söylüyorlar.

Makale’de üzerinde durulması gereken noktaların başında Rus devleti denince birçoğumuzun zihninde canlanan geleneksel algıları değiştirmeye yönelik ifadelerin yer alması geliyor. Rus tarihinin,  her dönemde büyük insan kayıplarının yaşanmasına sebep olan radikal reformcu yönü ve insana rağmen devleti yaşatmaya çalışan otoriter zihniyetin sorgulanması ve bunun devletin en tepesindeki isim tarafından yapılması önem arz ediyor. Çar Deli Petro döneminde başlayan ve daha sonra Bolşevikler tarafından miras alınarak 1990’lı yıllara kadar sürdürülen modernleşme teşebbüslerinin Rus toplumuna mutluluk ve refah getirmekten uzak ve çoğunlukla trajik neticelerle sonuçlanan gayretler olduğunu söyleyen Medvedev, kendisinin de içinde yer aldığı 1990’lı yılların reformcu kuşağı tarafından yapılan çalışmaların da yeterli olmadığını ve birçok yanlışlığın yapıldığını ifade ediyor.

Makalede Rusya’nın hammadde ihracatına bağlı iktisadi yapısının dayanıksızlığı ve üretimi önceleyen bir ekonomik gelişmeye ağırlık verilmesi gerektiği savunuluyor. Rüşvetçi bürokrasinin ve ülkenin geleceği için hiçbir girişimde bulunmayan “girişimcilerin” tüm engellemelerine rağmen Rusya’nın büyüklüğüne yakışır bir güç olarak dünya sahnesinde yer alması için yeni bir dönemin başlaması gerektiği vurgulanıyor.

Rus toplumunun herkesçe malum alkol düşkünlüğü de makalede kendine yer buluyor. Rus sosyal hayatının zorluklarla dolu olması, demografik krizin bir türlü aşılamaması gibi sorunlar yüzünden Rus toplumsal hayatının da reforma ihtiyaç duyduğunu söyleyen Medvedev bir politikacının kolay kolay yapmayacağı bir şekilde toplumsal ahlakın/ahlaksızlığın eleştirisini yapıyor.

Buraya kadar anlatılanlar sadece makalede ilk bakışta göze çarpan noktalar.

Burada üzerinde durulması gereken esas nokta bir devlet başkanının neden böyle bir şeye ihtiyaç duyduğu konusudur. Medvedev, devlet ile halk arasında yüzlerce yıllık temeller üzerinde kurulmuş olan sorunlu ilişkiler yerine uyumlu bir demokrasinin, hammadde ticareti ve rüşvet yoluyla zenginleşmek yerine üretime öncelik veren farklı bir gelecek perspektifi çizmeye çalışıyor. Devlet ile halk arasındaki sorunlu ilişki yerine uyumlu bir demokrasinin hakim olacağı, bürokrat ve memur sınıfının rüşvetçilik damgasından kurtulacağı, alkolizmin ve toplumsal uyuşukluğun ortadan kaldırılacağı bir vizyondan söz ediyor. Daha önce yaptığı bir konuşmada “ben KGB’’de hiç görev almadım” diyerek selefi olan Putin’’e ince bir imada bulunan Medvedev aynı zamanda farklı bir dünya algısına ve siyasi paradigmalara sahip olduğunu gösteriyor.

Aslında Medvedev her fırsatta Putin’den daha farklı olduğunu ima etmeye çalışıyor. Bazı çevreler bu imalarının karşılıksız kalmadığını ve gelecek seçimlerde Putin’e rağmen siyasi yolculuğuna devam etmesi durumunda kendisini destekleyecek güçlü sempatizanlarının olduğunu söylüyorlar. Barack Obama’nın geçtiğimiz aylarda “Putin Soğuk savaş döneminden kalma yaklaşımlarını terk etmelidir. ABD-Rusya ilişkileri artık başka bir biçimde ilerliyor ve sanırım Sayın Medvedev beni iyi anlıyor” sözleri henüz unutulmuş değil. Ancak bu konu başka bir yazıda ele alınacak kadar önemli. Bu yüzden biz sorduğumuz soruya cevap aramaya devam edelim.

1980’li yılların ortalarında Gorbaçov tarafından da benzer talepler dillendirilmiş ve kendisi tarafından başlatılan reform süreci Sovyetler Birliği’nin tarihe gömülmesi ile sonuçlanmıştı. Yani bugün Medvedev tarafından dile getirilen görüşler ve teklif edilen çözüm önerileri Rusya’ya yabancı değil. Ancak Putin döneminde oluşturulan siyasi, ekonomik ve sosyal mekanizmaların bu görüşler doğrultusunda yeniden şekillendirilmesinin kolay olduğunu söylemek mümkün gözükmüyor. 1990’lı yılların toprak bütünlüğünü bile koruyup koruyamayacağı belli olmayan Rusya’sını bir şekilde bütünlük içinde tutmak ve parçalanmasını önlemek için her türlü güce başvuran Putin iktidarı, ülkede güç ilişkilerinin her şeyin üzerinde olduğu bir sistemin ortaya çıkmasına sebep oldu. Birkaç kez tekrar eden ve her defasında aynı aktörün devlet başkanı olarak seçilmesi ile neticelenen seçimler, oligarklara karşı verilen mücadele ve Putin’in uluslar arası sahnedeki güç gösterileri bu durumun en iyi örnekleri. Bugünden geriye doğru bakıldığında o dönemde atılan adımların her ne kadar insan hakları savunucuları tarafından sıkça eleştirilse de gerekli hatta zorunlu olduğu anlaşılıyor. Esas mesele, bu yılların kazanımları üzerine yeni ve insani bir sistemin kurulup kurulamayacağı sorusuna bağlıdır.

1990’lı yıllardaki büyük kırılma Rusya’nın uzunca bir dönem süper güç olma hayallerini askıya almasına sebep oldu. Yine de bu yıllarda Rusya merkezli bir dünya tasarımı üzerinde kafa yoran jeopolitik konseptleri Rusya’nın coğrafi avantajları ve yakın bölgesi ile sahip olduğu tarihsel derinliğe dayalı ilişkilerinden söz ederek Avrasya’lı güçlerin birleştiricisi rolüyle yeniden süper güç olmasının yollarını aradılar. Teklif edilen çözüm önerileri ne olursa olsun hepsinde göze çarpan en önemli nokta, merkeze coğrafyanın alınması ve SSCB döneminden devralınan silahlı güç potansiyelinden medet umulmasıydı. Sadece haritaya bakıldığında bu teoriler inandırıcı görünüyordu. Dünyanın en büyük kara devleti ve gezegenin en zengin hammadde kaynaklarına sahip toprakları kâğıt bir harita üzerinden bakıldığında bu türden projeksiyonların gerçekçi gibi algılanmasına neden olabilirdi. Ama coğrafyanın ötesinde bir değerlendirme yapılıp ülke içindeki kırılma noktalarını, insan kaynağı alanındaki yetersizlikleri, demografik problemleri, toplumsal alkolizmi, modern devlet enstitülerinin temelsizliğini ve güçsüzlüğünü hesaba katmaya başladığınızda bir anda büyüklük iddialarının ve süper güç olma hayallerinin kısa vadede gerçekleşmesi imkânsız teorilerden ibaret olduğu ortaya çıktı. Bu türden konseptlerin en olumlu yanı Rusya için tarihsel bir felaket olan SSCB’nin çöküşünden sonra Rus halk bilincinde kaybedilen milli mefkûre ihtiyacını bir nebze olsun karşılamaları ve özellikle dış politika alanında atılacak adımlar için entelektüel zeminin oluşturulmasına yardımcı olmalarıydı.

Putin dönemi, bu anlamda Rusya’nın reelpolitikle uzlaşmaya çalıştığı bir dönem oldu. Hammadde ihracatı üzerinden ülkedeki ekonomik yıkımın izleri silinmeye çalışıldı, devlet otoritesi yeniden sağlanarak ülkenin parçalara ayrılmasının önüne geçildi. Ancak kısa sürede gelen bu başarı, tüm dünyayı etkisi altına alan ekonomik krizle birlikte yeniden gölgelendi ve üretime dayanmayan bir ekonominin uzun vadede ayakta kalmasının imkânsızlığını yeniden gözler önüne serdi. Ancak Rusya’daki sıkıntının sadece iktisadi alanla sınırlı olmadığı ortadadır. Hemen her alanda reformlara ihtiyaç duyuluyor. Medvedev’in zihnini bu kadar meşgul eden ve alışılmışın dışında bir üslupla halkından destek bekleyen bir çalışmaya başlatmasına mecbur eden durumun altında yatan başlıca sebepler bunlar.

Rusya’yı yakından takip eden ve bu ülkenin tarihine az çok aşina olanlar, Türkiye ile bu ülkenin birçok tarihsel kırılmayı yaşarken ortak birçok noktalarının olduğunu iyi bilirler. Söz gelimi Rus modernleşmesi bizimkinden bir asır önce başlar, bizimki bir bakıma onu takip eder, Rusların reformatörü Deli Petro, Yeniçeri Ocağı’nın Rusya’daki karşılığı diyebileceğimiz “strelets”leri tasfiye hareketini başlatır, bir asır sonra 2. Mahmut Vaka-i Hayriye ile yeniçerileri ortadan kaldırır. Türkiye ile Rusya’yı kıyasladığımızda buna benzer birçok paralelliğin var olduğunu görürüz.

Türkiye son yıllarda Osmanlının son döneminden miras olarak devraldığı ve Cumhuriyet sonrasında da bir türlü baş edemediği kronik sorunların çözümünde ciddi adımlar atıyor. Devlet için insan yerine, insan için devlet ilkesinin yerleşmesi ve ülkenin bürokrasi ve seçkinler zümresinin malıymış gibi görülmesinden kurtulabilmesi bile büyük bir kazanım sayılır. Yolsuzlukla daha etkin mücadele, demokratik enstitülerin yerleşmesi, geçtiğimiz on yıllarla mukayese edildiğinde krizlere daha dayanıklı bir ekonomik yapıya ulaşılması ve Türkiye’nin gerçek anlamda yaşanabilir bir ülke olmasının uzak bir hayal olmadığını gösteriyor.

Tarihte birçok süreci paralel bir şekilde yaşayan Türkiye ve Rusya bu defa aynı dönemde benzer bir kaderi paylaşıyorlar. Her ne kadar Rusya, özellikle toplumsal ve iktisadi alanda Türkiye’den çok daha dramatik gelişmelere açık da olsa, insani ve yaşanabilir bir devletin kurulması yönünde ciddi bir iradenin ortaya çıktığını görüyoruz. Bu iradenin başarılı olup olamayacağını ise önümüzdeki yıllarda yaşanacak gelişmeler gösterecek.

05 Ekim 2009 BİLGESAM

http://www.bilgesam.org/incele/114/-rusya-ileri%C2%85-ama-nasil-/#.VZkG6tLDsWM

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s