Tarihsel olayların ve geçmişte yaşanmış çatışmaların ülkeler arasındaki münasebetleri nasıl olumsuz yönde etkilediği, özellikle son dönemde Ermenistan ile Türkiye arasında yeniden imar edilmeye çalışılan ilişkilerde sürekli gündeme geliyor. Günümüzden yüz yıl önce yaşandığı iddia edilen ve tarihçilerden ziyade siyasetçilerin gündeme getirmekten büyük bir zevk duydukları olaylar, iki komşu ülkenin arasında normal bir ilişki kurmalarını engelleyecek kadar ciddi bir mesele olarak algılanıyor. Bu durum, iki ülke arasında yaşanan en küçük gerginlikte tarihin tozlu sayfaları arasından çıkartılan ölüm ve kıyım istatistikleri ile dile gelmeye başlıyor. Ancak, tarihi günümüze taşıyarak siyasi ve diplomatik ilişkilerin belirleyicisi olarak kullanmak sadece Türkiye-Ermenistan ilişkilerine özgü bir durum değil.
1 Eylül 2009 günü 2.Dünya Savaşının başlangıç yıldönümünü anmak için Polonyanın Gdansk şehrinde düzenlenen toplantı, tarihin nasıl güncel siyaseti belirlediğini görmek için güzel bir örnek teşkil ediyor. Almanya Başbakanı Merkel, Ukrayna Başbakanı Timoşenko ve daha birçok ülke temsilcisinin de katıldığı toplantılarda Rusyayı başbakan Vladimir Putin temsil etti. Rusya tarafından Polonyaya en son üst düzey ziyaretin bundan 7 yıl önce yapıldığını göz önüne aldığımızda bu ziyaret her iki taraf için de büyük bir önem taşımaktaydı. Enerji alanında küresel bir atak yapmaya çalışan ve tek kutuplu dünya sistemine alternatif oluşturma çabası içine giren Rusya için Polonya ile normal ilişkiler geliştirmek önem arz ediyordu. Ancak Polonya ile Rusya arasında tarih boyunca yaşanan gerilimli ilişkiler bütün ziyaret boyunca Polonya ve Rus kamuoyunu meşgul etti. Yapılan temaslarda çeşitli alanlarda birkaç protokol imzalanmış olmasına rağmen her iki ülkede bu anlaşmalardan ziyade Putinin Rusyanın geçmişte Polonyaya yaşattıkları için özür dileyip dilemeyeceği konusu gündemin merkezini oluşturdu.
Rusya ile Polonya iki düşman kardeş olarak biliniyor. Slav ırkının bu iki önemli temsilcisi yüzyıllardır devam eden bir çatışmanın içinde yer aldılar. Hristiyanlığın Ortodoks itikadına mensup olan Ruslarla, Katolik mezhebine bağlı olan Polonyalıların çatışması yüzyıllardır devam ediyor. Rus devletinin Moskova knezliği etrafında merkezi bir güç oluşturmaya başladığı yıllardan beri devam eden çatışmaya dayalı ilişkiler bugün kurulacak olan ilişkileri de etkileyecek kadar ciddi bir iz bırakmış durumda. Rusyanın yayılmacı siyasetini uygulamaya koyduğu her dönemde ilk hedef alınan ülkelerden birisi Polonya olmuştur. Aynı şekilde Rusyanın iç buhranlar veya savaşlarla uğraştığı dönemlerde de Polonyada, Rusyayı zayıflatacak stratejiler gündeme gelmekte idi. Ruslar Polonyaya her girişlerinde burada yaşayan halkı Ruslaştırmak ve Ortodoks mezhebine dahil etmek için çaba harcarken, Polonyalılar da Rusları geri püskürttükleri her dönemde kendi sınırları içinde yaşayan diğer Slav milletlerini Polonize etmek için gayret sarf ediyorlardı. Ülke topraklarının büyük bir kısmının kaybedilmesine neden olan 18. yüzyıldaki savaşlar ve 2.dünya Savaşından sonra ülkelerinin Sovyet hâkimiyetine girmesi, Polonyalıların hafızasında Rusyayı ve Rusları işgalci bir imajla tanımlamaya yetiyor. Polonyada her ne kadar kan bağından yola çıkarak Rusya ile birlikte hareket edilmesi ve jeopolitik olarak Rusyanın yanında yer alınması gerektiğini savunan düşünür ve siyasetçiler var olsa da kamuoyundaki ağrırlıklı kanaat Rusyanın Polonyanın tarihini acı ve kan ile şekillendirdiği yönündedir.
Son yıllarda pragmatik bir dış politika konsepti izlemeye çalışan ve özellikle enerji politikalarını hayata geçirmek için çevresindeki ülkelerle yakınlaşma çabası içine giren Rusya için Polonya önemli bir ülke konumundadır. Bölgenin en büyük devleti olan ve başta Ukrayna olmak üzere Baltık ülkeleri ile sıkı bir ilişki içinde olan Polonya, Rusyanın Avrupa ile kurduğu ilişkiler için kritik bir öneme sahip. Polonya, Rus doğalgaz kaynaklarının Avrupaya aktarılması için kurulması öngörülen nakil hatları projelerinde geçiş ülkesi olarak yer almak istiyor. Daha önce, Kuzey Akım hattının Yamal-Avrupa kısmı Polonya topraklarından geçirilmişti. Baltık denizinden Almanyaya uzanacak hattın Polonyayı es geçecek olması ise bu ülke yetkililerini rahatsız ediyor ve kendilerinin de hesaba katılacakları alternatif bir projenin geliştirilmesinin daha uygun olacağı konusunda Rus tarafını ikna etmeye çalışıyorlar. Putinin bu teklife olumlu yaklaşmaması da Polonyalıları kızdıran önemli unsurlar arasında sayılabilir.
Putinin Gdansk ziyaretine damgasını vuran esas mesele 2.Dünya Savaşından önce Molotov ile Ribbentrop arasında yapılan ve Polonyayı SSCB ile Almanya arasında paylaştıran anlaşma ve bu anlaşmadan sonra Polonyanın başına gelenler oluşturdu. Polonya kamuoyu ziyaretten günler önce bu anlaşma nedeniyle Polonyanın Hitler tarafından rahatlıkla işgal edildiğini ve savaşın bitimine doğru SSCB tarafından ele geçirilmesinin yolunun açıldığını anlatan yayınlarla aydınlatıldı. O yıllarda yaşanan olaylardan ve hayatını kaybeden Polonyalılardan dolayı Almanyanın defalarca özür dilemesine karşın Rusyanın hala özür dilemeye yanaşmaması, Putinden bu konuda beklenti içine girilmesine neden oldu. Sadece basın yayın organları değil cumhurbaşkanı, başbakan ve diğer siyasiler de fırsat buldukça bu konuyu gündeme taşıdılar ve Putinle ilk karşılaşmalarında Başbakan Tusk, tarihte yaşanan acıları hatırlattı.
Cumhurbaşkanı Kaçinski ise hatırlamak ve hatırlatmakla kalmayarak verdiği bir beyanatta Yahudiler nasıl Yahudi oldukları için katledildilerse Polonyalılar da Polonyalı oldukları için katledildiler diyerek Rusları Polonyalılara karşı ırkçı bir politika izlemekle itham etti. Bu beyanatların yanında İngiltere Dışişleri Bakanı Milibandın Polonyalılara 2.Dünya Savaşında gereken desteği veremediğimiz için çok üzgünüm. Sovyetler, Polonyanın tarihi gidişatını baltalayan bir politika izlediler şeklindeki açıklamaları ve batı medyasının konuya ciddi biçimde yer vermesi zaten var olan gerginliği iyice tırmandırmış oluyordu. Özellikle yurtdışında yaşayan Polonyalılara yönelik yayın yapan medyaya göz atmak, Polonyanın nasıl bir korku ile hareket ettiğinin anlaşılmasına yetiyor. Bu gazete ve sitelerde yayınlanan haber ve makalelerin birçoğunun 2. Dünya Savaşına ait verileri içerdiği ve esas amacı Rusyanın Polonya halkına verdiği acıları hatırlatmak olan yayınlar yer alıyor. Polonya tarafında bunlar olurken Rusyada basın yayın organları 2. Dünya Savaşında Polonyanın Sovyet Rusyaya karşı nasıl Nazilerle işbirliği yaptığını, Rusyayı yıkmak için ne tür planlar yaptığını gizli istihbarat raporlarının ışığında yayınlıyor ve Rus kamuoyunu aydınlatmaya çalışıyor. Her iki tarafın da tarihte yaşanan olayları, karşı tarafı itham etmek için gündeme getirmesi Rusya ile Polonya arasında bütün reel-politik hesapları altüst eden bir ilişki yaşanmasına sebep oluyor ve iki ülke Soğuk Savaştan sonra bir tür soğuk barış dönemi yaşıyor.
Polonya 1989 yılında Sovyetlerden ayrılarak bağımsızlığını kazandıktan sonra birkaç yıl içinde Avrupa Birliği ve NATO gibi Batı ittifakının önemli kuruluşlarına dahil oldu. Irak Savaşı başladığında müttefik kuvvetlerin içinde Polonyalı askerler de yer alıyordu. Ancak Polonya-Rusya ilişkilerinde en büyük gerginliğe neden olan gelişme, geçtiğimiz yıllarda ABD tarafından hayata geçirilmeye çalışılan Nükleer Füze Kalkanı projesi idi. Kalkanın merkez ülkesi Polonya olarak görülüyordu ve Rusya bu projenin hayata geçmesi durumunda Polonyanın nükleer hedef haline geleceğini söyleyerek bu ülkeyi tehdit ediyordu. Çarlık Rusyasının ve onun ardılı olan Sovyetler Birliğinin yayılmacı siyasetinin hedefi olmaktan bir türlü kurtulamayan Polonya için füze kalkanı gibi bir koruma duvarına sahip olmak Rus tehlikesini önemli ölçüde bertaraf edecek bir adım olarak görülmekteydi. Polonyalıların ABDde ikamet eden kudretli hemşerileri Zbigniew Brzezinski de Polonyanın tarihte çektiği avcıları bir daha yaşamamak için füze kalkanı projesini sahiplenmesi gerektiğini söylüyordu. ABD şimdilik bu projeyi askıya almış olsa da, gelecekte hayata geçirilme ihtimalinin var olmasının Polonyalılara umut verdiği ortada.
Putinin son Türkiye ziyareti için üç yüz yıllık tarihin dönüm noktası şeklinde yorumlar yapıldı. 18. yüzyılda Çarlık Rusyasının emperyal stratejisi, Osmanlı Devletini Karadeniz, Balkanlar ve Kafkaslardan uzaklaştırmayı hedefliyordu. Bu amaçla yapılan savaşlarda en çok öne çıkan isimlerin başında General Suvorov gelmekteydi. İşin ilginç tarafı Türk ordularını birçok çarpışmada mağlup eden Suvorovun Polonyaya karşı yapılan savaşlarda da sahnede olması ve Polonyalılarla Ruslar arasında günümüze kadar devam eden gergin ilişkilerin tohumlarını atmış olmasıydı. Türklerle Ruslar, Suvorov döneminden kalma hatıraları unutmaya çalışarak yeni bir ilişki biçimi geliştirirken Polonyalılar, Rus devlet yetkililerinin tarihte yaşananlar için özür dilemediği müddetçe normal bir ilişki kurulmasının neredeyse imkânsız olduğunu düşünüyor. Putin gibi Sovyetler Birliğinin dağılışını 20. yüzyılın en büyük trajedisi olarak gören ve yeri geldiğinde SSCByi Rus toplumu için idealize etmekten çekinmeyen bir liderin ise bu söylemlerinin tersine bir eylemde bulunması ve Polonyadan özür dilemesi zor bir hayal olarak görülüyor. Anlaşılan o ki, tarihin gölgesinde kalan Rusya-Polonya ilişkileri mesafeli ve soğuk bir iklimde seyretmeye devam edecek.
03 Eylül 2009 BİLGESAM
http://www.bilgesam.org/incele/115/-rusya-polonya–dusman-kardeslerin-tarih-saplantisi/#.VZkiYdLDsWM