Ömür takvimimizden bir yıl daha geride kalıyor.
2017’ye, geçen yılın son ayında kırdığım kolumu tedavi etmeye çalışarak girmiştim. Hayatımın ilk narkozunu yemiş, vücuduma cerrahların yerleştirdiği platin parçası ile hastaneden ayrıldıktan sonra aylarca geceleri ağrıdan uyuyamamıştım. O dönemde aslında, insanın canı yandığında bununla baş edebilmek için ne kadar yaratıcı çözümler bulabildiğini de bizzat öğrenmiş oldum. Olur da bu yazıyı okuyanlardan birinin başına -Allah korusun-benzer bir şey gelirse lazım olacak birkaç bilgi vereyim. Ağrıyan kırık uzvu sıcak suyun altına koymak ve ağrıyı azaltacak kadar suda tutmaya devam etmek gerekiyor. Sıcak kırığa iyi gelmez, kaynamayı geciktirir gibi iddialar var ama bunlara aldırmamak en doğrusu. Bir de ağrı kesici iğneleri unutmamak lazım. İlaçların yan etkilerine dair dinlediğim uzun nasihatlerden dolayı iki hafta sebepsiz yere iğne yaptırmaktan kaçınmıştım. Sonradan, bu nasihatleri kulak ardı ettim ve günde iki kez iğne yaptırmaya başladım. Uyuşuk bir adama dönüşmüştüm, ama en azından canım daha az yanıyordu.
Paça çorbası, kalsiyum takviyesi gibi şeyleri sanırım anlatmama gerek yok. Hangi ülkede olursanız olun bir yeriniz kırıldığında hemen herkes paça çorbası yemeniz gerektiğini söyleyecektir zaten. Bana da söylediler. Hayatımda yediğimin toplamından daha çok bu dönemde paça çorbası yedim. Sonuçta kocaman bir göbeğim oldu. Kolum iyileşirken, ben tabiatta daha fazla yer kaplamaya başladım. (Çorba yenilir mi içilir mi tartışmasını başka zaman yaparız.)
Hastane odasında yatarken, acının da varlığın bir boyutu ve gerçeği olduğunu, celali tecellinin de bir zevk olduğunu düşünüyordum. Tatlı kadar acının da varlığın bir yüzü olduğunu anlamak gerekiyormuş. “Kahrın da hoş lütfun da hoş” diyenlerin nasıl derin bir idrake ulaştığını merak ediyordum o günlerde. Kahır istenmez, talep edilmez ama başa gelmesi mukadder bir şey ve hiç bir varlığın bundan kaçışı yok.
Fizik tedavimi yapan doktor aylar boyunca haftada iki- üç kere beni divana yatırarak türlü işkenceler yaptı. Kendisine, “bunu karakolda bir polis yapsa, o polisi hapse atarlar, ama sen yapınca adı tedavi oluyor” diyordum. O ise çığlıklarıma hiç aldırmadan işkence seanslarını sürdürüyordu.
Ben kolumu tedavi etmekle meşgulken dünya da Amerika’nın başına geçen yeni Başkanı konuşuyordu. Amerika’nın son on yıllarda dünyanın tek hakimi gibi davranmasından rahatız olanlar, “Donald Trump gelecek dertler bitecek” diyerek dünyaya umut aşılıyordu. Neredeyse herkes kazanamayacağını düşünürken, Amerikan halkı tüm dünyaya gol atıyor ve sarı adam Beyaz Saray’ın anahtarını ele geçiriyordu. Sonrasında yeni başkanın her gün attığı tweetler, tehdit mesajları dünyayı bir köşeden diğerine savurmaya başladı. Ortadoğu’da taşlar yerinden oynadı, Arap ülkeleri arasında garip tartışmalar çıktı. Kuzey Kore’nin genç, dinamik ve atak lideri, canı sıkıldıkça bir füze fırlatarak, üçüncü dünya savaşı kapımıza dayandı heyecanının yaşanmasına sebep oluyordu. Füzeler uçtukça uçtu ama şükürler olsun bir savaş çıkmadı.
Bu arada sonsuza kadar yaşayacağı iddia edilen David Rockfeller öldü. Komplo teorisyenleri bu adamın defalarca kalp nakli olduğunu, ömrünü uzatmak için acaip ve garaip şeyler yaptığını anlatıyordu. İddialara göre bizler yaşlandığımızda ihtiyar Rockfeller hala hayatta olacaktı ama onun da bir eceli varmış ve herkes gibi o da öldü. Rotschild mi daha güçlü Rockfeller mi sorusuna biz yine cevap bulamadık.
Rusya bu sene ABD seçimlerini bile etkileyen ülke imajına kavuştu. İddialara göre Donald Trump, seçimleri kazanmak için Rusya ile işbirliği yapmıştı. Amerikan yargısı ve istihbarat birimleri bu iddiayı araştırmak için hala geceli gündüzlü çalışıyorlar. Sonuçta mesele nereye bağlanacak, nasıl bir sonuç çıkacak bilmiyoruz.
Rusya’nın ikliminde de tuhaf bir değişim yaşandı. Haziran ayında eve elektrikli ısıtıcı aldığımızı hatırlıyorum. Vantilatör almamız gereken mevsimde soğuktan donmamak için evi ısıtacaktık. Kış gelince soğuktan donarız diye beklerken de Aralık ayında yağmur yağmaya başladı. Kışın, kar ve soğuğa alışmış olan Rus milleti bu yağmurdan çok memnun olmadı. Böyle kış mı olur diye söyleniyor herkes.
Türkiye hala 15 Temmuz darbe girişiminin yaralarını sarmaya çalışırken, dünyada ses getiren bir başarısız diğeri başarılı iki darbe yaşandı bu sene. Venezüela’da emekli bir yüzbaşı Devlet Başkanı Maduro’yu devirmek için yola çıktı ama kısa süre içinde hayalleri kursağında kaldı. Kahraman olmayı beklerken başarısız darbeci sıfatıyla tarihe geçti. Başarılı darbe haberi ise uzak Afrika’dan geldi. Dünyamızın en ihtiyar devlet başkanı olan Mugabe bir askeri darbe ile 30 yıllık tahtını bırakmak zorunda kaldı.
Dünya kutbunu yitirmiş, tutunacak dalı kalmamış bir halde savrulmaya devam ediyor. Ortada bir düzen var ama kimse bu düzenin ne olduğunu anlamıyor. Herkes yeni düzen arayışında. Senaryolar, planlar, projeler havada uçuşuyor. Savaşsız ve kansız bir şekilde bu yenilenmeyi yapabilir miyiz sorusu herkesin aklını meşgul ediyor. 2017’yi uğurlarken bu sorunun cevabını da bulamadık.
Çin takvimine göre 2017 horoz yılıydı. Adına layık bir yıl oldu diyebiliriz. Horozluğa yakışır şekilde bol bol ötüş dinledik. Zamansız ötenler, zamanlı ötenler, kümese tek başına dalmaya çalışanlar.. Kart horoz olduğunu unutup ortalıkta eskisi gibi racon kesenler.. Kavgaları da horoz dövüşünü andırır cinstendi. Hasılı her şey horozluğa uygundu.
Bu horoz işinin benimle de doğrudan bağlantısı var aslında. Doğum yılım olan 1981 de horoz yılıydı. Haliyle 2017’ye girerken büyük değişimler yaşayacağım bir yıl olacağını daha senenin başında müneccimlerden öğrenmiştim. Müneccim milleti boş vaatlerde bulunmayı çok sever. Bana da olmadık hayaller kurdurdular. Allahtan onları dinlememişim de hayatıma olduğu gibi devam etmişim. Yoksa şimdi yelkensiz bir gemi gibi denizlerde savruluyor olurdum. Siz siz olun müneccimlerin tatlı sözlerine kanmayın.
Bu sene ilk kez başıma gelen hadiselerden biri de ormanda yürürken bir kene tarafından ısırılmam oldu. Üç gün boyunca vücudumda keyif süren keneyi bir sabah tesadüfen fark ettiğimde Kırım Kongo hastalığı başta olmak üzere başıma gelebilecek bütün felaketleri araştırdıktan sonra hastanenin yolunu tuttum ve çok tuhaf bir operasyonla keneden kurtuldum. Bu da bana ders oldu. Ormana giderken vücudun her yanının kapatılması gerektiğini öğrendim. Bir de hayat dersi: Etrafta her daim kene olabilir. Sen tedbirini al ki başkasının aç gözlülüğünün kurbanı olma.
Daha çok şey yazılır bu yılla ilgili ama sözü uzatmayalım. 2016’yı uğurlarken bütün dünya “git artık” diyordu. 2017 yılını ise sevgiyle, saygıyla uğurlayalım. 365 gün yedik içtik, eğlendik, hüzünlendik. Hakkımız geçtiyse helal etsin biz de haklarımızı helal edelim de 2018’e giriş yapalım. Hepimize güzellikler diliyorum.